Öyle
Bir Şey
Hani
var ya özlemek
Burnun
direği sızlar
Dilin
peltek olur
İki
damla kan damlar gözlerden
Ama
asla belli etmezsin
Bu
da hasreti
Hasretle
kavuşamamayı anlatır
Aklına
gelir ve bütün belleğin donar
Ya
bir başka
bayram yoksa
Ya
o bayramda
sen
Ve
işte öyle bir şey
Bir
ömürde bayram tadında bayramı bilemeyenlere…
Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır
Bir
çift laf edelim mi?
Haydi
haydi edelim edelim.
Bak,
hiç zor olmayacak.
Senin
de konuşmaya ihtiyacın var benim de.
O
zaman niye konuşamıyoruz ki? Ekonomik, sosyal, hukuki, siyasi, ahlaki, ruhi bir
takım sonuçları olmasından korkuyorsun, sen de.
Haksız
sayılmazsın maalesef. Keşke haksız olsaydın.
Ne
yani konuşamayacak mıyız? Konuşmayı da başaramazsak tek kişilik dünyada
yaşamaya mahkum olursak geriye ne kalır ki...
Tamam
bu seferlik sen dinle, yalnız ben konuşayım.
Üstelik
de bu konuda konuşayım.
Nasıl
konuşulur?
Birbirimizi
ziyarete gider bizde veya sizde konuşabiliriz.
Olmazsa
bir yerde oturur bir şeyler yer, içer, öyle konuşuruz.
İş
çıkışı serviste veya otobüste konuşuruz.
Arabada
da olabilir.
O
da olmadı telefonla, WhatsApp’la, bip’le, skype’la, viber’la … falan konuşuruz.
Sizce
bunlardan hangisi kolay?
Bence
hiç biri kolay değil.
Konuşmamızın
önünde o kadar çok engel var ki...
Susturanlar
çığlık çığlığa bağırmaya devam etsinler…
Bayram’da
Öğütler
Bundan
yaklaşık 900 yıl önce yaşamış büyük İslam âlimi
İmam Gazali’nin bir öğrencisine cevap niteliğinde yazmış olduğu öğüt, tavsiye ve
açıklamalar içermekteydi. “Ey oğul” diyerek seslendiği öğrencisinin arzusunu
yerine getirip cevaplanabilecek bütün sorulara cevaplar vermeye çalışmıştır.
İsterseniz satır aralarında
dolaşalım mı?
"Ey Oğul"
Allah'tan kork Ey oğul! Allah'tan nasıl korkulması gerekiyorsa öyle kork.
Çünkü gizli ve kapalı hiçbir şey Allah'tan gizli ve kapalı değildir.
Boş sözden uzak dur Ey oğul! Aklının hemen kabul etmeyeceği şeyi söyleme.
Lüzumsuz laftan, çok gülmekten, şaka ve alaya almaktan, din kardeşinle
tartışmaktan sakın. Böyle yapmak saygıdeğerliği götürür, kin ve düşmanlık
kapıları açar.
Ağırbaşlı ol Ey oğul! Ağırbaşlı, terbiyeli, saygılı ve nezaketli olmaya
çok dikkat et ve itina göster. Ancak böyle yaparken gurura kapılma. Sonra
senden bu sıfatla söz edilir. Halka tepeden bakma. Sonra senden bu sıfatla
bahsedilir.
Herkese hoşgörülü davran
Ey oğul! Dostuna da düşmanına da hoşnutluk göster. Başkasına eza ve cefa
etmekten kendini alıkoy ve bunu onlardan korkup ürktüğün için de yapma. Sadece
iyi bir huy olduğunu düşünerek öyle davran.
Dostunu iyi seç Ey oğul! İki çeşit dost ve kardeş vardır. Birisi, başına
bir bela geldiği zaman seni korur; diğeri de mutluluk ve ikbal günlerinde senin
dostundur. Bela gelip ikbalden düştüğünde dostluk yüzünü gösteren kardeşi hakiki
kardeş ve dost bil ve dostluğunu korumaya çalış. Saadet günlerindeki dosta pek
güvenme. Sıkıntılı günlerinde dostluk bağını uzatmıyorsa, onu düşmanların
düşmanı bil.
İnsanları iyi tanı Ey oğul! Heveslerine ve nefsine uyan aşağılık çukuruna
yuvarlanır. Zarif görünümlü insanlar fazla ilgini çekmesin, dış görünüşe pek
aldanma. Çünkü insan, kalbiyle, düşüncesiyle ve diliyle adamdır, kıyafetiyle
değil. Benzi sarı, zayıf kimseleri hor görme. Çünkü insan iki küçük et
parçasıyla ölçülür: Kalbi ve dili. Öyleyse insanların bu iki değerinden
faydalanmaya çalış; gerisi et, kan ve kemiktir.
Fitneden sakın Ey oğul! Düşman ülkesinde de olsan fitne ve fesat
çıkarmaktan sakın. Kendinden aşağı kimselere karşı çoluk çocuğunu, şeref ve
itibarını yaygı yapma. Malını kendinden fazla kıymetli ve üstün tutma.
Fazla konuşma Ey oğul! Fazla konuşma. Sonra bulunduğun toplulukta
taşınması güç bir yük olursun. Seninle beraber oturana karşı alicenap davran.
Yanına oturmak isteyene güzel, nazik, hareket et. Başkasının gözüne dikkatle
bakıp durma. Fazla lügat parçalayıp yaldızlı söz söyleme. Çünkü bu sözlergörünüşte güzel olabilir,
fakat gerçekte güzel değildir.
Kendinden fazla söz etme Ey oğul! Çocuğunu çok beğendiğini başkalarına anlatma.
Hizmetçinin çok hünerli olduğundan başkalarına söz etme. Atından ve kılıcından
bahsetme. Gördüğün rüyaları her yerde anlatmaya kalkışma. Çünkü gördüğün
rüyadan sevinç duyduğunu belirttiğin zaman beyinsiz ve seviyesiz insanlar bu
konuda seni rahatsız etmeye başlarlar.
Babana itaat et Ey oğul! Senin hayatına renk katmak için güzel belgeler
koydum. Onları korur ve dediklerime kulak verir, günlük yaşayışını ona
uydurursan hükümdarların gözleri ve gönülleri sana karşı ilgiyle dolup
taşacaktır. O halde şu anda da, bundan sonra da babana itaat et.
Anne-babanın rızasını al Ey oğul! Anne-baban yaşlanınca elinden geldiği kadar onlara
yardım et. Çünkü ebeveynin, sen küçükken türlü türlü zahmetini çektiler.
Devamlı onların hayır duasını al. Beddua ederlerse dünyan da, ahiretin de
yıkılır. Anne-babanın rızası Allah'ın rızasıdır. Onların öfkelenmesi Allah'ın
gazabıdır. Resul-i Kibriya Efendimiz (sav), "Cennet onların ayağı
altındadır" buyurmuştur. Bir hadiste şöyle buyurmuştur:
"Anne-babasına iyilik edenin, onların gönlünü alanın ömrü bereketli ve uzun
olur. Yarın kıyamette azap görmez."
Anne babana karşı gelme Ey oğul! Anne-babana karşı gelme. Gönüllerini kırma.
Kalblerini incitme. Bir kimseden anne-babası razı olmazsa o kimse için
Cehennemden iki kapı açılır. Bir kimsenin anne-babası zalim olsa bile onlara
karşı asi olmamalıdır. Cenab-ı Hak, Musa Aleyhisselam'a şöyle buyurmuştur:
"Ya Musa bil ki, günahların içinde bir günah vardır ki, mizanda en ağır o
gelir. O da anne-babası çağırdığı zaman, çocuğun onlara 'efendim' deyip cevap
vermemesidir.
Anne babanı darıltma Ey oğul! Anne-baban sana darılırsa, sen onlara karşı gelme.
Bir köle efendisine nasıl hürmet ve itaat ederse, sen de ana-baban bir iş
buyururlarsa o işi çabucak yap ki, sana beddua etmesinler. Eğer sana
darılırlarsa onlara karşı kafa tutma. Ellerini öpüp hiddetlerini teskin et
Yakın akrabalarına iyilikte bulun Ey oğul! Amcan ve halan baban hükmündedir, teyzen ve dayın
da ana hükmündedir. Onlara anne-babana ettiğin hürmet gibi hürmet et, hayır
dualarını almaya çalış, sakın ihmal etme.
Âma akrabana iyilik et Ey oğul! Senin evindeki bereket direği, rahmetin vesilesi,
sana gelecek musibetlerin gidericisi evindeki yaşlı ama akrabandır. "İdare
edemiyorum, geçimim dardır" deme. Onların vesilesiyle gelen bereket
olmasaydı, geçimin daha da darlaşacaktı.
Kardeşinin ayıbını gizle Ey oğul! Mümin kardeşinin bir ayıp ve kusurunu görürsen onu
gizle, ifşa edip yayma. Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur: "Kim bir
mümin kardeşinin kusurunu görür de, halkın yanında onu rüsva etmezse, Allahü
Teala Kıyamet gününde onun ayıplarını örter, mahşerde halkın huzurunda rüsva
etmez."
Kimseyi incitme Ey oğul! Âhirette selamet istersen kimseyi incitme. Bir
çocuk görünce, "Bu günah işlememiş masumdur. Ben günahkarım, bu benden
üstündür" de. Kendinden yaşlı birisini gördüğün zaman da, "Bu benden
çok ibadet etmiştir. Benden efdaldir" de.
Söz
namustur
Her
şeyin bir alameti, işareti vardır.
Biz bu
alametler sayesinde o şey veya kimse hakkında bir yargıya varırız.
İnsanlar
doğru, dürüst, güvenilir ve sözünde duran kimsedir. Bu vasıflar Müslümanın en
belirgin alametidir. Münafığın alametini ise Hz. Peygamber (SAV) şöyle ifade
eder:
“Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiğinde de hıyanet eder.”
“Her
ne kadar bu kimse oruç tutsa, namaz kılsa ve kendisini Müslüman zannetse bile.”
Hadiste
de belirtildiği gibi, içi başka dışı başka olan münafığın en belirgin
alametlerinden biri, söz verdiğinde sözünde durmaması ve güvenilmez olmasıdır.
Dünyada bu tür insanları bu alametlerinden tanıdığımız gibi, ahirette de onları
sözünde durmayanların tanınması ve teşhir olunması için dikilecek olan bir
bayraktan tanıyacağımızı, Peygamberimiz (SAV)’in konuyla ilgili şu hadisinden
anlıyoruz:
“Allah, öncekileri ve sonrakileri birleştirip
topladığı zaman kıyamet günü, (halk arasında teşhir olunmak üzere) her vefasız sözünde durmayan
gaddarın yanına, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve: “Bu
falan (oğlu falanın) vefasızlığıdır, sözünde durmayışıdır.” denilir.”
İşte
kıyamet gününde de münafıklık alameti taşıyan bu insanlar bu alametleriyle
bilinecek ve teşhir olunacaklardır.
Bir
insanın söz vermesi, söz konusu işi yapacağına dair karşı tarafa teminat
vermesidir.
Bu işi
yapmadığı takdirde karşı taraf maddi ve manevi bir kayba uğruyorsa, bu aynı
zamanda kul hakkı yemektir de.
Kul hakkı
Kul hakkı; mali açıdan başkasının mülkiyetinde
bulunan mal ve varlığı zimmetine geçirmek olabilir. Hile, aldatma, rüşvet,
ölçü-tartıda adaletsizlik, emanete hıyanet, kumar, zimmete para geçirme
şeklinde olabilir. Başkasının onurunu incitmek, inancını düşüncesini
hürriyetini kısıtlamak gibi konular da kul hakkının bir bölümünü teşkil
eder. Bu bağlamda, kişileri itibarsızlaştırmak nedeniyle başkasına iftira
atmak, alay etmek, arkadan çekiştirmek, kötü lakap takmak, kusur aramak, gıybet
etmek gibi hususlar Yüce Kitabımızda ön plana çıkan, Allah u Teala’nın
ayetlerinde teferruatla üzerinde durulan kul haklarıdır.
İslam’ın insana verdiği temel haklar: Canı, aklı, dini, nesli, malı korumak için konmuştur.
*İnsanın
düşündüğünü ifade etmesi, yazması, düşüncelerini yayması, öğrenmesi, eğitim
alması kişinin ilmi haklarıdır.
*Mülkiyet, üretim tüketim konularındaki tasarruflar kişinin
iktisadi haklarıdır.
*Toplumu ilgilendiren, farz-ı kifaye olan tüm çalışmalara
katılma, kamu görevinde çalışma, seçme seçilme hakları, kişinin siyasi
haklarıdır.
* İnanç, ibadet, ahlak konularındaki haklar, kişinin dini
haklarıdır.
* Nikah,
talak, velayet, nafaka hakları da, kişinin ailevi haklarıdır.
İnsanın doğuştan sahip olduğu, Rabbinin ona
verdiği, sınırlarını çizdiği bu haklardan kimse onu mahrum bırakamaz.
Bu haklarını ihlal edemez.
Kul hakkı ile ilgili ayetlerde, ticari hayattan-
sosyal hayata, özel hayattan akrabalık ilişkilerine kadar hayatın her
boyutundaki, maddi-manevi haklara değinilmiştir.
Demek ki hakkın küçüğü büyüğü yoktur. Cenab-ı
Allah, kul hakkına ihlali “zulüm” bu hakkı ihlal edenleri “zalim” diye nitelendirmiştir.
İşte zulüm “Bir kimsenin meşru hakkına tamamen
veya kısmen tecavüz etmek” anlamına gelir.[1] ”Bir şeyi başka yere
koymak, sınırı aşmak, hakkı yerine koymamak, yaratılış gayesinin dışına çıkmak,
şiddet, eziyet” diğer anlamlarıdır.
“Hak edenin hakkını vermeme veya haksıza hak
etmediğini vermekte zulümdür.
Zulmeden kişiye de “Zalim” denir. Kur an-ı Kerimde bu kelime ve türevleri
üç yüz yerde geçmektedir.
Ya Nazım
Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi mesela,
Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey
beklemeden,
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki
yaşamayı,
Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye
değil,
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın içindeğil
Yaşamak ağır bastığından.
Der
ya Ahmet Kaya;
Ölmek ne garip şeydir ANNE
Örneğin; baba olamayacağım.
Ben
de derim ki ölmek ne garip bir şeydir a dostlar.
Kendi
çıkarları için kendine göre bir takım güçsüzleri sefalete terk edenlerle; çok kısa bir
süre sonra buluşma vaktidir.
Bayram tadında bir hayat dileklerimle…